Zamanın ruhu, durağanlıktan hoşlanmıyor. Özellikle iş hayatında… Dün geçerli olan bir beceri bugün yetersiz kalabiliyor. Dün işe yarayan bir yöntem, bugün sizi yarıştan geriye düşürebiliyor. Peki, bu hızlı değişim ortamında ayakta kalmanın sırrı ne? Cevap basit: Değişime açık olmak.

İş dünyasında değişim, sadece teknolojiyle sınırlı değil. Kurum kültürleri, liderlik anlayışları, çalışma modelleri, hatta ofis düzeni bile değişiyor. Pandemiyle birlikte evden çalışmayı deneyimledik, dijital toplantılar gündelik hayatımızın bir parçası oldu. Eskiden “ofiste görünürlük” önemsenirken şimdi “uzaktan verimlilik” daha fazla değer görüyor.

Değişime direnenler, kendi konfor alanlarında kalmayı tercih edenler için bu dönüşüm sancılı olabilir. Ancak kabul etmeliyiz ki, konfor alanı büyüme alanı değildir. Oysa değişime açık olanlar, her yeniliği bir fırsat olarak görür. Yeni beceriler edinir, farklı bakış açıları geliştirir, krizleri avantaja çevirir.

Unutmayalım ki, profesyonel gelişim sadece eğitimle değil; öğrenmeye açık zihinle mümkündür. Yeri gelir yeni bir yazılım öğrenmek gerekir, yeri gelir bambaşka bir sektöre adım atmak. Değişime açık olmak, sabit fikirli olmamayı, esnekliği ve merakı içinde barındırır.

Bugün başarılı kabul edilen birçok isim, iş hayatı boyunca defalarca yön değiştirmiş, bazen kariyerine sıfırdan başlamıştır. Onları farklı kılan şey, değişimi bir tehdit değil, gelişimin itici gücü olarak görmeleridir.

Kısacası; değişim kaçınılmaz, ayak uydurmak ise tercih meselesi. İş dünyasında kalıcı olmak istiyorsak, değişimi kucaklamaktan başka çaremiz yok.