Görsel ve sosyal medyada son dönemlerde karşılaştığımız haberler bazen ürkütücü boyutlara ulaşabiliyor.
Neredeyse her hafta bir veya iki kadın cinayeti ,gasp ve yolsuzluk haberleri giderek artıyor.
Duygusal denge bozuklukları, modern toplumda giderek daha fazla karşılaşılan ve bireyin yaşamının her alanını derinden etkileyen önemli bir problem olmaya devam ediyor. Yukarıda sıraladığım sonuçlar, aslında bu bozuklukların sadece bireysel bir zayıflık olmanın ötesinde, hem kişisel refah hem de toplumsal işleyiş üzerinde ciddi yansımaları olduğunu gösteriyor.
İnsanın duygusal dengesi, bir geminin dengeye sahip olması gibidir; fırtınalı denizlerde bile rotasını koruyabilmesini sağlar. Bu denge bozulduğunda, en basit günlük işler bile aşılmaz engellere dönüşebilir. Düşünün ki sürekli bir endişe haliyle uyanıyor, kendinizi değersiz hissederek işe gitmekte zorlanıyor veya en yakınlarınızla bile aranıza bir duvar örüyorsunuz. Bu sadece bir "kötü ruh hali" değil, kişinin potansiyelini gerçekleştirmesini engelleyen, ilişkilerini tahrip eden ve en önemlisi, fiziksel sağlığını dahi tehdit eden bir durumdur.
Duygusal denge bozukluklarının bireysel sonuçları kadar, toplumsal maliyeti de göz ardı edilemez. İş gücü kaybı, sağlık hizmetlerine artan talep, aile içi sorunlar ve hatta suç oranlarındaki artış gibi birçok alanda olumsuz etkileri görülebilir. Bir toplumun sağlıklı bireylerden oluşması, o toplumun refahının temelini oluşturur. Duygusal zorluklar yaşayan bireylerin sayısı arttıkça, toplumun genel üretkenliği ve uyumu da olumsuz etkilenerek daha farklı sonuçları oluşturur.
Aslında,neden sorularının çözümünü ararken bu noktada yapılacak etkin davranışlar ile bu kötü süreçleri bireyler bazında çözme imkanımız bile olabilmektedir.
En çarpıcı nokta ise, bu bozuklukların çoğunun tedavi edilebilir olması. Ne yazık ki, duygusal denge sorunları hala sıklıkla bir "zayıflık" olarak görülüyor ve bu da insanların profesyonel yardım aramaktan çekinmesine neden oluyor. Oysa tıpkı fiziksel bir hastalık gibi, ruhsal sağlık sorunları da uzman desteğiyle aşılabilir. Terapi, ilaç tedavisi ve yaşam tarzı değişiklikleri gibi müdahalelerle bireylerin yeniden dengelerini bulmaları ve dolu dolu bir yaşam sürmeleri mümkün.
Sonuç olarak, duygusal denge bozuklukları, sadece kişiye özel bir sorun değil, aynı zamanda toplumun her kesimini ilgilendiren, kapsamlı bir halk sağlığı meselesidir.
Bu konuda farkındalık yaratmak, damgalamayı azaltmak ve yardım arayanlara erişilebilir destek sunmak, sağlıklı bireylerden oluşan güçlü bir toplum inşa etmenin anahtarıdır. Duygusal iyilik hali, tıpkı fiziksel iyilik hali gibi, herkesin hakkıdır ve bu hakkı güvence altına almak hepimizin sorumluluğudur.
Duygusal denge bozuklukları, bireyin düşüncelerini, hislerini ve davranışlarını olumsuz etkileyen ve yaşam kalitesini önemli ölçüde düşürebilen çeşitli sonuçlara yol açtığından çok dikkatli yönetilerek sonuçlara olumlu etki sağlamak gerekir.
Kalın sağlıcakla
Sinan Bayraktar