Onu ilk gördüğünüzde eğilip almazsınız. Kimi zaman ayakkabınıza dolaşır, kimi zaman bir duvar dibinden boy verir. Ama çobanın bir tanesi zamanında eğilmiş, toplamış, torbasına koymuş ki adı oradan kalmış: Çobançantası. Sessiz bir bitki, ama her derde hızlı koşan bir habercidir o.

Bilim onu Capsella bursa-pastoris diye bilir. Adı Latince’de de aynı anlama gelir: “Çobanın torbası.” Çünkü tohum kapsülleri, gerçekten minik birer keseye benzer. Ama bu keseciklerin içi sadece tohum değil, şifa taşır.

En kıymetli tarafı, içinde bulunan askorbik asit (C vitamini), flavonoidler, tanenler ve en önemlisi asetilkolin gibi damar daraltıcı ve kan durdurucu etkiler gösteren maddelerdir. Bu yüzden çobançantası, özellikle kanamaları durdurmada Anadolu’nun vazgeçilmezidir.

Adet düzensizliği çeken kadınlar, eskiden bu bitkinin çayını içerdi. Doğumdan sonra yoğun kanaması olan kadınlara ezilerek lapası yapılırdı. Burnu kanayan birinin alnına çobançantası bastırılır, sıcak suyla ayakları ıslatılırdı. Şifa, sadece otla değil; otun ne zaman, nasıl ve ne niyetle kullanıldığıyla olurdu.

Ayrıca bu bitki kan basıncını dengeleme yeteneğine de sahiptir. Aşırı tansiyonu düşürebilir, damarlardaki gevşekliği toparlayabilir. Bu yönüyle hem kalbe dosttur hem de dolaşım sistemine destek verir.

Bir başka yönü de, iltihap önleyici ve idrar söktürücü etkisidir. Böbreklerdeki yükü hafifletir, ödemi azaltır. Yani bu küçük ot, vücudun iç temizliğinde de rol oynar.

Ama her şeyde olduğu gibi bunda da ölçü şarttır. Her derde kullanayım derken, fayda zehre dönüşmesin. Bu yüzden bilinçli kullanım, gerektiğinde bir uzmana danışmak bu ot için de geçerlidir.

Çobançantası ne büyük ne gösterişli bir bitkidir. Ne dikenlidir, ne göze çarpar. Ama görevi büyüktür. Kanı durdurur, aklı serinletir, bedeni dengeler. Tıpkı bir çobanın sürüsünü sakin ve dikkatli taşıması gibi, o da vücudun içindeki dengesizliği toparlar.