Gündemi takip ederken öyle ilginç olaylar ile karşılaşıyoruz ki,bazen bir özdeyiş,bazen bir olay ve bazen de anlık bir durum bize hayatın gerçeklerini gösteriyor.
Son günlerde özellikle batı bölgelerimizde ve verimli alanlarda çıkan veya kasten çıkarılan orman yangınları bu sözü anımsattı.
Hayatta bazen bir kibrit çöpü kadar küçük bir hareketin, koca bir ormanı kül ettiğine şahit oluruz.
Ne var ki bu “orman”, bazen bir dostluk, bazen bir itibar, bazen de geri dönüşü olmayan bir pişmanlık olur. İşte tam bu yüzden, atacağımız her adımı, söyleyeceğimiz her sözü bir kez daha tartmak gerekir. Çünkü bazı ateşler vardır ki yakarsın… ama asla söndüremezsin.

Geçtiğimiz günlerde,tanıdığım iki arkadaşın , öfkelerini kontrol edemeyip yenilerek yıllardır biriktirdikleri dostlukları birkaç dakikalık bir tartışma yüzünden yıkıp yaktıklarına şahit oldum. Ne benim ne de çevredeki dostlarımın yangın söndürücüleri yeterli olamadı.
Geriye ne mi kaldı? Sessizlik. Aynen tüten ve berbat kokan dumanlar misali.
Araya giren gururlar, kırılan kalpler ve yüz çevrilen bir geçmiş…
Oysa bir anlık sakinlik, belki bir nefeslik sabır, bu yangını hiç başlamadan söndürebilirdi. Ama olmadı. Şimdi, söndürülemeyen bir ateşin külleriyle yaşamaya çalışıyorlar.
Geçenlerde Bursa bölgesinin büyük bir yeşil alanını simsiyah küle çeviren ormanın aynı şekle gelmesinin en az yüz yılı bulabilebileceği söyleniyor.
Ne kadar acı bir gerçek.

Hiç düşünmeden Sosyal medyada tanımadığı birine hakaret eden genç bir kadın, yazdığı yorumun ekran görüntüsünün işverenine ulaşmasıyla işinden oldu.
Küçük bir kibrit ateşi gibi,düşünmeden, ölçmeden sarf edilen bir cümle, tüm emeklerini bir anda yakıp kül etti. Yani, bazen sadece bir kelime bile tüm yaşamımızı yakacak bir ateşe dönüşebilir.

Peki bu ateşi kim yakıyor?
Cevap basit: Biz.
Bazen öfkeyle, bazen kıskançlıkla, bazen sadece düşüncesizlikle.
Oysa hayat, bir yangın yeri değil. Her birimiz birer itfaiyeci gibi, önce korumayı, sonra söndürmeyi öğrenmek zorundayız. Çünkü bazı yangınlar, sadece bizi değil, çevremizi de yakar. Ailemizi, işimizi, hayallerimizi…
Kimi zaman da bu söz, ilişkiler için geçerli. Bile bile lades dercesine bir ilişkiye atılan adımlar, baştan kaybedilmiş savaşlar gibidir.
Birçok kişi, sonucunu bile bile “değişir belki” umuduyla göz göre göre bir yangına atlıyor. Ama sonunda ne oluyor? Yanıyor, yıkılıyor ve “Neden böyle oldu?” diye sormaya başlıyor.
Halbuki uyarı belliydi:
“Söndüremeyeceğin ateşi yakma”
Bu yüzden belki de şunu öğrenmemiz gerekiyor: Her şeyi yapmak zorunda değiliz. Her sözü söylemek, her tepkiyi göstermek, her ilişkiye girmek ya da her mücadeleye atılmak zorunda değiliz. Bazen geri durmak, yanmamayı seçmektir.
Unutmayın ki, ateşin gücü büyüktür ama yönü sana bağlıdır. Isıtmak için de yakabilirsin, yakıp yıkmak için de… Tercih senin.
Biraz daha özen ,biraz daha dikkat ve oldukça dikkatli temkin sizi büyük yangınlardan koruyacaktır.
Kalın sağlıcakla,

Sinan Bayraktar