Sahip olduğunuz şeyler için derin bir minnettarlık duyabilir ve yine de daha fazlasını isteyebilirsiniz. Aynı anda iki farklı ve görünüşte çelişkili düşünceye sahip olabiliriz.
Minnettarlık, size karşı yapıldığını hissettiğiniz bir eyleme karşı koşulsuz bağımlılığı ifade eden bir duygudur.

Bu minnet duymanın fazla üstünde durmak, kendimizi asıl ciddi endişeleri dile getirmekten alıkoyabilir, bu da gelişime yardımcı olacak fırsatları kaçırmaya yol açabilir.

Mesela size gösterdikleri destek için minnettar olmanızın beklendiğini hissettiğinizden, yöneticiler, bağışçılar, kurucular veya yönetim kurulu üyeleri gibi yetki ve etki sahibi kişilerle ırkçılık, cinsiyetçilik veya ayrımcı davranışlar gibi hassas konuları konuşmaktan çekinebilirsiniz. Ya da yöneticinize tükenme endişesi yaşadığınızı söylerseniz, elinizdeki (önemli projelerde çalışma gibi) fırsatlara karşı minnet duymadığınız düşünülebilir.

Minnettarlık bizi ayakta tutmalı, ancak içimizde kabaran rahatsız edici gerçekleri bastırmak için kullanılmamalıdır. Eğer o iç sese kulak verirsek, sadece kendimiz için değil, dünya için de potansiyelimizi açığa çıkarırız. Sevincimiz, yaratıcılığımız ve tutkumuz, etrafımızdaki herkesi, özellikle de çocuklarımızı etkileyen bir dalga etkisi yaratır.

Bazen mütevazı olun deri ya. İşte bu noktada bu terim ile baskıyı başlatır ve arzularımızı engelleyebiliriz.

Minnettarlık duygusu öyle bir hale gelir ki, mevcut konfor alanlarında sizi hapseder ve atılımınızı da engelleyebilir.

Buna psikoloji dalında şükran tuzağı denilmektedir.

Bu tuzak bizi küçük tutar, suçluluk duygusuyla felç eder ve bizi gerçekten tatmin eden şeylere ulaşmamızı engeller. "Sahip olduklarınızla mutlu olmalısınız" diye fısıldar ve herhangi bir tatminsizliği veya daha fazlasını istemeyi kabul etmeyi uygunsuz veya hoşgörülü hissettirir.

Kendimizi fazla yeterli hissettirebilir ve etkili öz savunmayı zorlaştırarak profesyonel gelişimi engelleyebilir.

Sahip olduklarımıza duyduğumuz minnettarlık ile durumumuzu geliştirme arzumuz arasındaki dengeyi kuramamak, katkılarınızın takdir edildiği ancak sonunda profesyonel gelişim fırsatlarını kaçırdığınız bir kariyere neden olabilir.

Diyelim ki önemli bir projeye katılma şansını yakaladınız. Her ne kadar heyecan verici bir fırsat olsa da tam olarak istediğiniz gibi olmadı. Aslında bu projeyi yönetmeyi hedeflemiştiniz. Belki de içinden şöyle geçiriyorsun: 'Projeye alındığıma şükretmeliyim. Hiç bu fırsatı bulamayanlara göre daha iyi durumdayım.' Burada göstermiş olduğunuz minnettarlık, kendinizi, kendinizden daha kötü durumda olan insanlarla kıyaslamanıza yol açar. Bu perspektif bazı durumlarda işe yarasa da aynı zamanda kendini geliştirmeye ve savunmaya engel olabilir.

Rahatlığa kapılmamak ve fırsatları kaçırmamak için, kendini gösterebilmenin kariyer gelişimi için kritik olduğunu anlamalısın. Aslında fazlasını istemek, şu anki durumuna karşı minnettarlık göstermediğin anlamına gelmez. Tam tersi, daha fazlasını hedeflemek, sağlıklı bir hırsı ve sürekli gelişme isteğini gösterir.

Böyle bir durumda yöneticinizle iletişime geçmek ve profesyonel hayatınızda yapabildiklerinizin üstünü çizerek konuşabilirsiniz. Devam eden projenizin başarısına olan bağlılığınızı açık bir şekilde belirtin. Ardından, 'Ben' ifadelerini’’örneğin, liderlik etmeye hazır hissediyorum’’ kullanarak hedeflerinizi açıkça belirtin.

Öncelikle, o iç sesi dinlemeliyiz; bir şeylerin doğru olmadığını fısıldayan sesi. Eğer onu görmezden gelirsek, daha da yüksek sesle yükselecektir.

Minnettarlık bizi ayakta tutmalı, ancak içimizde kabaran rahatsız edici gerçekleri bastırmak için kullanılmamalıdır. Eğer o iç sese kulak verirsek, sadece kendimiz için değil, dünya için de potansiyelimizi açığa çıkarırız. Sevincimiz, yaratıcılığımız ve tutkumuz, etrafımızdaki herkesi, özellikle de çocuklarımızı etkileyen bir dalga etkisi yaratır.

Duyguları kontrol etmenin yolu, kendinizi yönetmekten geçer.

Size yapılan bir iyiliği ömür boyu unutmamak güzel bir duygudur. Ancak bu duygunun sizi sömürmesine de izin vermemek gerektiğine inanıyorum.

Kalın sağlıcakla