İşyerleri, çalışanlar için kaygı uyandıran alanlar olabilmektedir.
Aslında işyerleri bir çeşit evimiz, vaktimizin en çok harcandığı yerlerdir.
Düşünün ki, 24 saatlik bir yaşam evresinde bunu en az sekiz saati iş yerinde, buna ilave edilecek yol süresi ile birlikte yaklaşık 10 saati iş için harcanmaktadır. Geriye kalan 14 saatin ortalama 6 saati uykuda dersek, kalan 8 saatte yeme içme ve dinlenme gibi aktiviteler zamanımızı harcatmakta ve bize kalan pek verimli anlar olamamaktadır.
Çalışanların iş yerinde geçirdikleri zamanlarda oluşan huzursuzluk ve bunu neticesinde oluşan kaygılar üretkenliği azaltarak ve şirket kültürüne zarar vererek işi etkilemektedir. Eğer bir ekip yönetiyorsanız bu ekibiniz stres yüzünden dikkati dağıldığında, tam kapasitede çalışamayacaktır.
Bazı yöneticiler, ekiplerine daha fazla baskı yapmanın üretkenliği artırmaya yardımcı olabileceğine inanır. Bu bazı insanlar için (ve kısa bir süre için) işe yarasa da, çoğu kişi için yalnızca stres ve kaygıyı artırır. Özellikle duygusal eşiği düşük olanlarda daha fazla tehlike yaratmaktadır.
Çalışanlarınız stresli veya kaygılı olduğunda, muhtemelen işlerine odaklanmıyorlardır. Bazı istatiksel araştırmalara göre, çalışanların %40'ı işlerinin çok veya aşırı stresli olduğunu bildirmiş ve dörtte biri işlerini hayatlarındaki bir numaralı stres kaynağı olarak listelemiştir.
Bu arada ilginç bir durum da oluşmaktadır.
Genç çalışanların daha da kaygılı olduğu ortaya çıkıyor. Ülkemizde genç nüfusun yansımalarına bakılınca Y kuşağı ve Z kuşağının %48'i kendilerini çoğu zaman kaygılı veya stresli hissediyor.
Kaygı, bir stres tepkisidir. Kaygı, yönetilmesi çok zor olabilen kalıcı bir endişe biçimidir. Kalp atış hızının artmasına, kronik ağrıya, depresyona ve yorgunluğa yol açabilir.
Geçtiğimiz birkaç yılın istikrarsızlığı, güvensizliği ve amansız çalkantısı işçileri kaygılı bıraktığı anlaşılmaktadır. İşten çıkarmalar çoğalırken ve ücretler artan enflasyonla baş edemezken, endişeler artmakta ve kaygı ile birleşince verimleri düşebilmektedir.
‘’Perma kriz’’ olarak adlandırılan küresel gerginlik her yaştan çalışanı etkiliyor, ancak birçok araştırmacı ve uzman Z Kuşağının genel olarak iş yerinde en stresli grup olduğunu öne sürüyor.
Araştırmalar, Z Kuşağının iş yerinde en stresli demografik grup olarak ortaya çıktığını ve başa çıkmak için çok çabaladığını gösteriyor. Aynı veriler, yönetilemeyen stresin Z Kuşağı katılımcılarının neredeyse dörtte birini (%23) etkilediğini ve neredeyse hepsinin (%98) tükenmişlik belirtileriyle uğraştığını gösteriyor.
Kısacası, en genç çalışanlar profesyonel yaşamın talepleriyle boğuşmakta en çok zorlananlar.
Kaygı, doğal olarak bir stres tepkisidir. Kaygı, yönetilmesi çok zor olabilen kalıcı bir endişe biçimidir. Kalp atış hızının artmasına, kronik ağrıya, depresyona ve yorgunluğa yol açabilmektedir.
Birçok çalışan duygularını gizlemeye çalışacaktır. Her türlü kötü koşullarını yaşadığımız 2024 ve devam eden süreçlerde İşyerinde en genç yaştakilerin bile başlarını suyun üstünde tutmakta zorlanması herkesi endişelendirmelidir. Bunu belirgin işaretleri de şunlar olmaktadır.
Çalışan devamsızlığı artmaktadır.
Kötü beslenme, egzersiz eksikliği ve kötü uyku alışkanlıkları genellikle kaygının belirtileridir. Bu belirtileri yaşıyorlarsa, çalışanlarınız muhtemelen daha sık hasta olduğunu söyleyecektir (veya işteyken en iyi performanslarını gösteremeyecektir).
Daha fazla hata gerçekleşecektir.
Çalışanların başarabileceklerinden daha fazlasını yapmaları gerektiğinde işleri (ve genel sağlıkları) zarar görmeye başlayabilir.
Daha fazla hata yapmaya ve işten kopmaya başlayan çalışanlar çalışan tükenmişliği yaşıyor olabilirler. Çalışan ilişkileri zarar gördüğünde, kaygı yaşayan personel üyelerinin projeler hakkında fikirlerini paylaşma, açıkça iş birliği yapma veya kültür oluşturma etkinliklerine katılma olasılıkları daha düşük olabilir. Bu iletişimsizlik de kaygıyı daha fazla önemsememiz gerektiğini göstermektedir:
Çalışanların ve özellikle genç kuşakların iyi iletişim ile analiz edilerek yönetilmesi ve kaygılarının iş verimliliğine dönebilmesi için, onlarla birebir yakın temas ve sorun çözücü yaklaşımlarla daha iyi şekle getirilebileceğini unutmayalım
Kalın sağlıcakla