Zamanın sonsuz olduğunu düşünürüz. Hatta çoğu zaman önümüzde sayısız fırsatın bizi beklediğine inanırız. Yarın yaparım, bir ara uğrarım, sonra konuşuruz… Günlük hayatın koşuşturması içinde bu cümleleri kurarken fark etmeden hep bir sonrayı düşünür, şimdiyi erteleriz. Oysa farkında değiliz; her şey bir an içinde değişebilir.

Zamanın bizi beklemediğini çoğu kez unutuyoruz. Planlar yapıyoruz, geleceğe dair umutlarımızı biriktiriyoruz. Oysa belki de o çok istediğimiz işi yapmaya bir daha fırsat bulamayacağız. Buluşmayı sabırsızlıkla beklediğimiz kişiyle yollarımız bir daha kesişmeyecek. Hep ileriye baktığımızda, şu anın değerini fark etmiyoruz. Hayatı ertelemeyi alışkanlık haline getirdiğimizde, aslında o “yarın” dediğimiz şeyin belki de hiç gelmeyeceğini unutuyoruz.

Her şeyin planlandığı gibi gideceğini sanıyoruz. Ama hayatın bize sunabileceği sürprizler, en çok kontrol ettiğimizi düşündüğümüz zamanlarda çıkar karşımıza. Bugün karşımızda duran fırsat yarın yok olabilir. Görmeyi çok istediğimiz bir yüz, sonsuz bir mesafeyle bizden uzaklaşabilir.

Zamanın bize sadık olduğunu düşünerek yanlış bir güvenceye kapılıyoruz. Oysa her şey bir an meselesi. Hayallerimiz, sevdiklerimiz, beklettiğimiz o önemli konuşmalar… Hepsi bir an içinde gerçekleşemeden elimizden kayıp gidebilir. Çünkü zaman sadece akıp gider. Ve o zamana bıraktığımız şeyler, belki de bir daha asla gerçekleşmeyecek.

O yüzden belki de en önemli ders, hayatı beklememek. Anı yakalamak, o çok beklediğimiz buluşmayı ertelememek, önemli olan işleri yarına bırakmamak. Çünkü her an her şey olabilir ve bu farkındalıkla yaşamak, belki de zamanın asıl gücünü anlamaktır. Bir şeyi yapmak için doğru zaman “şimdi” olabilir. Yarın asla gelmeyebilir.