Bir anlık dikkatsizlik, bir ömür boyu süren acılara yol açabilir. Son günlerde yaşadığımız acı olaylar, tedbirsizliğin ne kadar yıkıcı olabileceğini bir kez daha gözler önüne serdi. Her kayıp, sadece bir canın kaybı değil, bir toplumun da umutlarının sarsılmasıdır. Peki, ne zaman gerçek anlamda sorumluluk alacağız?

Tedbirsizlik, çoğu zaman "küçük" bir hata gibi görülür. Birkaç saniyelik ihmal, hatalı bir karar ya da gözden kaçan bir detay. Fakat işin içine insan hayatı girince, bu "küçük" hataların sonuçları öylesine büyük olur ki, telafisi imkansız olur. Bazen kazalar, bazen sağlık sorunları, bazen de toplumsal ihmaller... Sonuçları her zaman aynı: Canlar gider, aileler parçalanır, toplum sarsılır.

Bunları sadece istatistik olarak görmek, insanın içini boşaltan bir yaklaşım olur. Ancak her bir kayıp, bir insanın hayatının durması demek. Her kayıp, bir annenin gözyaşı, bir babanın kırık kalbi, bir çocuğun yarım kalan rüyası demek. Sonrasında geriye yalnızca acı ve sorgulamalar kalır: "Neden önceden tedbir alınmadı? Neden bu kadar ihmal edildi?"

Evet, kayıpların acısını yaşamak zor. Ama belki de asıl sorulması gereken soru, tedbirsizliğin önüne nasıl geçeceğiz? Toplum olarak bu gibi olayların her seferinde yeniden yaşanmasını engellemek için ne yapmalıyız?

Bu kayıpların ardından sadece yas tutmak, sadece üzüntü duymak yetmez. Bir şeyler değişmeli, tedbirler alınmalı ve her bir hayatın değeri hatırlatılmalıdır.

Bunu sağlamak için önce kendimize sorular sormalıyız: Ne kadar bilinçliyiz?

Ne kadar sorumluluk sahibiyiz? İhmallerin bedelini sadece başkalarının değil, belki de bir gün kendimizin ödeyeceğini unutmamalıyız.