Bir önceki yazımda NATO’nun ilkelerini, tarihsel gelişimi, organları ve karar alma süreçlerini kısaca anlatmıştım. Bu bilgiler ışığında bahse konu İskandinav ülkeleri olan İsveç-Finlandiya ile arasında gerilim yaşayan Rusya’ya ve Türkiye’nin bu duruma karşı nasıl bir duruş sergilediğine bakacağız.
Uzun bir tarihsel ilişkiye sahip bahse konu devletler arasında hem karadan hem denizden sınır vardır. Rusya, İsveç ile Baltık Denizindekomşu iken Finlandiya ise yaklaşık 1500 km’lik kara sınırına sahiptir. Bölge ülkelerine bakıldığında İsveç 1814 Finlandiya ise 1956 yıllarından beri askeri tarafsızlığa sahip devletlerdir. Soğuk savaşın yaşandığı çift kutuplu dönemde bile bu devletler bağlantısız olarak hareket etmeyi başarmıştır. Ancak gelinen son süreçte Rusya’nın saldırgan tavırları bu devletleri yeni stratejilere zorlamakta ve yeni arayışlara sokmaktadır. Rusya’nın NATO’ya üye olmak isteyen Ukrayna’ya savaş açması ve denizden komşusu olan İsveç’e geçmiş dönemlerde farklı zamanlarda Hava ve Deniz alanlarında ihlallerde bulunması bu iki devletin bağlantısızlık düşüncelerini gözden geçirmesine sebebiyet vermektedir. Ukrayna krizi nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın bir gün Rusya’nın kendi egemenliklerine saldıracağını düşünen İsveç ve Finlandiya kendilerini Askeri bir güvence altına almak istemektedirler.
Rusya, NATO’yu baş düşmanı olan Amerika Birleşik Devletlerinin Askeri temsilcisi olarak görmektedir. Bu görüşten dolayı sınırlarında ABD’ye yakın bir askeri güç istememektedir. Öyle ki kara sınır komşusu olan aynı zamanda aynı din ve etnik kökenden benzeri olan Ukrayna’ya bu yüzden savaş açmıştır. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’nın geçtiğimiz yıl Şubat ayında ‘’Finlandiya ve İsveç’in, öncelikle Askeri bir blok olan NATO’ya katılımının ciddi sonuçları olacağı ve ülkemizin misilleme adımları atmasını gerektireceği açıktır.’’ şeklindeki söylemi Rusya’nın konuyu nasıl değerlendirdiğini gözler önüne sermektedir. Yayılmacı ve saldırgan bir politika güden Rusya deniz ve sınır komşusu olan bu iki devlete hasmane tutum sergilemektedir. İsveç ve Finlandiya da bu durum karşısında NATO kartını kullanmak istemektedir. Ancak NATO üyeliği konusunda üye devletlerin oybirliği içinde karar alması gerçekliği İsveç-Finlandiya ölçeğinde Türkiye’nin diplomatik gücünü arttırmaktadır. Konu ile ilgili 28 Haziran 2022’de Madrid’de Türkiye-İsveç ve Finlandiya arasında üyelik için yapılan görüşmede 10 maddelik bir Mutabakat metni kabul edilmiştir. Detayına arama motorlarından ulaşabileceğiniz bu mutabakatta Ülkemiz açısından en önemli olan konu başlığı PYD,YPG ve FETÖ gibi terör örgütlerine karşı İsveç ve Finlandiya’nın nasıl bir tutum sergileyeceği ve Türkiye’nin taleplerini içermektedir. Yıllardır terör yandaşlarının hareket alanı olmuş olan başta İsveç olmak üzere Finlandiya bahse konu terör örgütlerinin merkezi konumundadır. Ancak yapılan bu mutabakat ile somut adımların atılması yönünde imzaya varılmıştır. Somut adımlar atıldıktan sonra üyelik yönündeki vetoyu kaldıracak olan Türkiye gelinen süreçten pek memnun olmamaktadır. Henüz somut adımların atılmadığı süreç batının bir kez daha ikiyüzlülüğüne kanıt olmaktadır. Geçtiğimiz Aralık ayında FETÖ firarisi ve Today’s Zaman eski Genel Yayın Yönetmeni Bülent Keneş’in iade talebinin reddedilmesi süreci tıkamıştır. Türkiye daha bu kararın etkisini atlatamamışken geçtiğimiz hafta PKK-PYD terör örgütü sempatizanlarının tarihi Stocholm Belediye binasının önünde yaptıkları skandal gösteri de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkan’ının maketinin asılmış olması yeniden Vandallığa yol açmıştır. İsveç hükümetinin bu skandalı cezalandırmak şöyle dursun bir de Şehir Savcısı LucasEriksson’un konu ile ilgili suç teşkil etmediği yönündeki açıklaması ve dosyayı kapatması nasıl bir akıl tutulması içinde olduklarını göstermiştir.
Yaşanan bu kadar çifte standarta ve ikiyüzlülüğe rağmen muhalefetin tepki göstermemesi diğer bir yaramız olmuştur. 5 bin yıllık tarihi ve köklü bir devlet anlayışına sahip milletimizin halk iradesi ile seçilmiş Cumhurbaşkanı üstünden Necip Türk milletine karşı yapılmış bu adi ve kahpece saldırı karşısında muhalefetin en azından bir söylemde bulunması gerekirdi. Ancak kapılar arkasında terör örgütünün mecliste ki ayağı olan siyasi görünümlü teröristler ile kapılar arkasında planlar ve ittifaklar yapanlardan da bu beklenir. Son olarak muhalefetin halini arz eden şu sözlerle sizlere veda ediyorum.
‘’İkbal içim ahbabı siyaset yeni çıktı. Bilmez idik evvel bu dirayet yeni çıktı.’’