Yerim dar, sığamıyorum

Abone Ol

Dünyanın en son güncel durumuna bakıyorum da kimse yerine sığamıyor, hatta farklı bahaneler ile sizin alanınıza girmeye çalışıyor.
Kişisel ilişkilerden tutun da sınır ihlalleri yaratan en son sıcak savaşlara bakarsak neredeyse neolotik ve ortaçağ dönemlerine döndük.
İsrail bölgesine sığmak istemediğinden ve tarihsel intikam hırsları ile bölgede kargaşa ve kaos yaratıyor, dinsel ve bölgesel ayrımcılık yapan diğer yandaşlar da onun bu tecavüzüne eşlik ederek alanlarını genişletmek için yandaş davranmaya devam ederek onbinlerce masum insanın kanını akıtıyor.
Bizim insanımız evine sığamıyor ,komşusunun haklarına dokunuyor, rahatsızlık ve kargaşa çıkarıyor.
Kocaman otoyola sığmayarak yolunuzu işgal eden birileri artış göstererek size ait olması gereken güzergahı kendine özel hale getiriyor,her zaman otonuzu bıraktığınız yere o park ederek sizin en doğal hakkınızı alıyor ve kendine hak olarak görüyor.
Yani kısacası bulunduğu alanı yeterli görmeyen herkes, bu alanı kendi hakkı olarak kullanmayı yeterli görmeden etrafına zarar vererek huzur bozuyor.
Bu örnekler o kadar fazla ki yeterli sayıya ulaşmadığını bile düşünüyorum ve giderek hem de hızla farklı örneklerle artmaya devam ediyor.
Peki neden?
Dünyanın haritasına şöyle bir bakın. Ülkeler sınırlarla çevrili, şehirler betonla örülü, insanlar pasaportlarla sınırlı. Fakat bazı ülkeler var ki, sanki bu çizgiler onlara dar geliyor. Nereye yönelirseniz yönelin, “bir yerlere sığamamak” sadece bireyin değil, artık ulusların da ruh hâli olmuş gibi.
Bu bir huzursuzluk değil, bir taşma hali. Sınırların içine sığmayan bir enerji, bir tarih yükü, bir iddia var bazı coğrafyalarda. Kimisi imparatorluk geçmişinden, kimisi ideolojik vizyonundan, kimisi de ekonomik hırslarından besleniyor. Peki, neden bazı ülkeler yerine sığamıyor?
Bugün ulusların zihin haritaları, dünya haritasını aşmış durumda. Sınırlar artık haritalarda çizili, ama zihinlerde çizilemiyor. İdealler, kültürler, ekonomik çıkarlar… Hepsi ülkelere kendi yerini dar ediyor.
Bazı ülkeler tarihle, bazıları teknolojiyle, bazıları da hayalle büyüyor. Ancak bir gerçek var. Bir yerlere sığamayan ülkeler, ya dünya tarihini yeniden yazar…
Ya da kendi içinde dağılır.
Toplumlar da aynen böyle
Yerine sığamamak,özellikle edebiyat ve şarkı sözlerinde sıkça kullanılır.
“Kendi bedenine bile sığamamak…“Bir odaya, bir hayata, bir ilişkiye sığamamak…“Yeryüzü dar gelir bazen, çünkü ruhun çok geniştir.”
Kişi ne bir ortama, ne bir şehre, ne de insanlara tam olarak ait hissettmediği durumlarda,gittiği her yer “eksik” gelir.
Sürekli bir yer değişikliği isteği,sakinleşememe, kök salamama hali gibi durumlarda bir çeşit taşma yaşanır. Kendi kimliğini, amacını ya da huzuru bulamamış bir insanın ruh hali bir çeşit arayış halidir. Sanki hayatın doğru yerinde değilmiş gibi hissetmemesinin nedeni de bu arayış halinde olduğundandır.
Farklı düşünceler, duygular ya da hayallerle çevresinden ayrılan bir bireyin dışlanmış hissetmesi ise bir çeşit toplumsal anlaşılmama duygusudur.
Düşüncelerini, tarzını veya yaşam şeklini ifade ettiğinde eleştirileceğini düşündüğü için kendini geri çeken insanlar ise yargılanma korkusu ile alan değişimine ihtiyaç duyarlar.
Etik davranış empatik düşünce ile gelişir. Ahlak ise normlara sahip çıkmakla yerleşir. Yerinizi bildiğinizde başka arayışa gerek duymamak ise mevcut ile yetinmeyi bilme halidir.
Kendi yerimizde mutlu,çevreye duyarlı ve haklarımızla sahip çıkarsak yerimize sığacağımızı eminim.

Kalın sağlıcakla