28 Şubat’ta Gözaltına Alınıp Bebeğini Kaybeden Songür: "Hedefleri Başörtüsü İnancını Çalmaktı"

28 Şubat sürecinde başörtüsü nedeniyle gözaltına alınan ve bu süreçte ikiz bebeklerinden birini kaybeden Nuray Canan Songür, yaşadığı acı dolu dönemi İHA muhabirine anlattı. Songür, 28 Şubat’ın, hem başörtüsü yasağı hem de bu yasağın yol açtığı mağduriyetler açısından Türkiye'nin insan hakları açısından prestijini olumsuz etkileyen bir dönem olduğunu belirtti.

Nuray Canan Songür:
"28 yıl önce tabii ki uzun bir süre olmuş ama bizim için çok yakın. Yaşadığımız şeyler o kadar hafızamıza kazındı ki daha dün gibi hatırlıyorum. Benim okulum İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin kampüsündeydi. Sağlık Hizmetleri 2. sınıf öğrencisiydim. Final sınavı esnasında başörtülü olduğum için sınav kağıdı vermeme noktasında ısrarcı olan hocamız sınıfı terk etmediğim için polisleri çağırmıştı. Ben sınıftan yaka paça gözaltına alındım. Kameralarda beraberinde gelmişti çünkü diğer arkadaşlarımız da o esnada okullara giremedikleri için oturma eylemi yapıyorlardı. Gözaltına alındıktan sonra sorgulandım, Terörle Mücadeleye götürüldüm. Israrla niçin başörtümü açmadığım niçin okula gelmekte ısrar ettiğim soruldu. 8 saat boyunca bir karakolun -2’inci katında hücreye kilitlendim. O esnada sürekli gürültü yaptığım için arkadaşlarım da beni karakol karakol arayarak çok şükür ki o sesimin duyulmasından sebep beni bulabildiler. Ben nöbetçi savcılığa çıkartılarak ‘eğitim-öğretimi engellemek’ suçundan hakkımda açılan dava görülmeye başlandı."

Yaklaşık 2 yıl süren davada her hafta hakim karşısına çıkıp, "Niçin sınıfta başörtüsü ile durduğumun hesabını vermek durumundaydım." diyen Songür, "Mahkemeler basın tarafından takip ediliyordu. Hepsi haberlerde yer alıyordu. Sürekli verilen başlıklar şöyleydi; ‘Çarşafa benzer kıyafetini çıkarmadı, başörtüsünde ısrarcı oldu. 6 aydan 2 yıla kadar hapis isteniyor ama o hala vazgeçmiyor.’ Bana yapılan o resmi olmayan gözaltılar da ‘karşılığında ne istiyorsun yeter ki başörtünü açarak git, beraat edeceksin yoksa bu dava hapis cezasıyla sonuçlanacak’ deniliyordu."

Songür:
"Son duruşmada, son sözlerim soruldu ve 6 ay hapis cezasıyla sonuçlandı. Tabii o esnada ben evlenmiştim. Bir hamilelik söz konusuyken tekrar haksız yere gözaltı yaşadım. Onda da ikiz bebeklerimden birisi karnımda öldü. Maalesef ki biri canlı diğeri ölü şekilde 4 buçuk ay bir süreç yaşadım. Geriye dönüp baktığımda bu benim hikayemdeki acılar, hatıralar, ders çıkarmamız gereken noktalar ama maalesef binlerce kadın başörtüsü yasağından dolayı mağduriyet yaşadı."

Nuray Canan Songür:
"Eğitimlerini tamamlayamadılar, çalışma hayatlarından mahrum kaldılar. Başörtüsü yasağı onlarca yıl sürdü. Bu esnada birçok kadının iş hayatına dönebilmesi, 25 yaşındaysa 37 yaşında çalışma hayatına adapte olması ve bir yerlerde başlaması çok zordu. Buna mukabil sadece başörtüsü yasağının kalkmış olması, bu yasaktan dolayı mağdur olan kişilerin sevincine sebep olamadı. Çünkü hayatınızda kayıp yıllar var, sizin hayatınızda o yasaklardan dolayı gördüğünüz zararların izleri var ve hayatınıza hiçbir şey yokmuş gibi devam edemiyorsunuz."

Songür:
"Başörtüsü mağduru kadınların yaşadığı mağduriyetlerin bir ömür boyu iz bıraktığını vurgulamak gerek. O dönemde sadece başörtüsünü açmamız istenmiyordu, asıl hedefleri, inancımızı çalmaktı. Kuran-ı Kerim’de başörtüsüne dair bir ayet olmadığını söylüyorlardı. O dönem, hedeflerinin aslında bu inancı yok etmek olduğunu düşündüm."

Songür:
"28 Şubat döneminin cuntacı ruhunun Türkiye’den temizlendiğini düşünmüyorum. Somut veriler de bunu gösteriyor. TÜSİAD başkanının yaptığı açıklamalar olsun, askeriye de çekilen kılıçlar olsun ‘biz buradayız, biz pusudayız’ mesajı veriyorlar. Zaten çok yakın da 15 Temmuz darbe girişimini gördük. Türkiye’de bir kitle var ve iktidar kimde olursa olsun onlar kendilerini siyaset üstü bir makamda görüp, ona da yön vermeye çalışıyorlar."

Songür:
"Bu kitleye karşı çok dikkatli olmalıyız. Bu yasağı savunan, uygulayan kişiler de hesap vermeliydi. Birçok başörtülü kadın gibi biz de bir iade-i itibar talep ediyoruz. Bu konuda devletin somut adımlar atması gerektiğini düşünüyorum. Nasıl ki Ergenekon ve Kumpas davalarındaki mağdurlara hak tazmini sağlandı, başörtüsü mağdurlarına da bir tazminat verilmesi gerektiğine inanıyorum."

Kaynak: İHA