İyi şeyleri özlemeyi unuttuk mu?
Hiç sevdiğiniz veya derinden önemsediğiniz birini kaybettiniz mi?
Hiç ailenizden veya arkadaşlarınızdan uzaklaşmak zorunda kaldınız mı?
Hiç uzun mesafeli bir ilişki yaşadınız mı?
Ya da hayatınızda önemsediğiniz birinden bir süre ayrı kalmanızı gerektiren bir şey mi oldu?
Bu kez yine birçok soru ile başladık yazımıza
Çünkü bu duyguyu bana hep sormaya başladılar. Bir ekonomist olarak bakış açımdan tutun da sevdiğiniz biri olarak hayata veya iyi şeyleri mi özlüyoruz acaba.
Bazen toplum olarak o kadar çok şey kaybettiğimizi görüyorum ki, hepimizin bildiği iyi insanları, iyi günleri ve hatta eski günleri özlüyoruz. Bir bayram sabahı olduğunda eski bayramlardan, bir fotoğraf gördüğümüzde eski anılardan ve güzelliklerden, eski bir şeyi hatırlatan bir obje gördüğümüzde de onu hatırlatan hoşluklardan ve özlemlerden bahsetmeye başlıyoruz.
Galiba birçok şeyi kaybederek gidiyoruz ki bu kadar çok şeye özlem duyuyoruz.
Bazen benim bakış açıma göre, önemsediğim biri bana beni özlediğini ifade etmek için ulaştığında, bu bana kendimi iyi hissettiriyor. Değerli, takdir edilen, sevilen, önemsenen ve düşünülen olduğumu anlatan bir duygu oluşuyor. Bana, akıllarında olduğumu ve duygularını benimle paylaşmalarını takdir ettiğimi gösteriyor. Bu da bir insan için oldukça doğal bir duygu akışı.
Ancak bu konu yanında yukarı da izah ettiğim şekliyle eskiyi özlemenin altında kayıplarımızın yer aldığını düşünüyorum. Bu noktada esas olan değerlerin başında ve sorgulanması gereken en önemli duygu olarak neden bunları kaybettiğimiz konusudur.
O zaman bazı değerleri yok ettiğimizi bilerek durumu kabul etmek gerekir.
Son dönemlerde sosyal medya tarafında oldukça fazla gördüğüm paylaşımlardan gördüğüm, eski semt fotoğrafları, gidip görün denilen yerler, eski yemekler veya babaannemin mutfağından seçmeler gibi yayınların insanların birçok şeyi özlediğini anlıyorum.
Bu tür duygular karşınıza çıktığında onları tanımak ve küçümsememek gerekir. Bazen insanı rahatlatan o özlem duygularının üzerinize akmasına izin vermek gerekir.
Bayramların eskiliğinden bahsettiğim gibi onları geri getirmenin veya oldukça fazla özlemenin bir anlamı yok. Mevcut durumu değiştirmek için hiçbir şey yapamıyorsanız (veya şeylerin olduğu gibi kalmasına izin vermenin en iyisi olduğunu düşünüyorsanız), o zaman onları oldukları gibi kabul etmek en geçerli yöntemdir.
Zamanla yeniden çerçeveleme yapmak gerektiğini öğrenmiştim.
Farklı bir bakış açısı benimseyerek bir dahaki sefere bir şeyi ve sevilen birini özlediğinizi fark ettiğinizde, sahip olmadığınız veya eksik olduğunuz şeylere odaklanmak yerine, sahip olduğunuz şeylere odaklanmak bir çözüm gibi duruyor.
Biraz da duygusal olana bakalım.
Birini özlemek anormal veya sağlıksız değildir. Aksine, özünde birini özlemek, o diğer kişiye olan sevginizin ve ilginizin bir ifadesidir.
Ancak, birini özlemekle birlikte gelen olumsuz duygusal alanda mutsuzluk, boşluk ve eksiklik yaşamak sağlıklı değildir. Özlemek ve özlem duymak tabii ki insan erdemindeki en güzel duygulardan biridir.
Ama gelin uzun süreli "özleme" işkencesine son verelim ve bunun yerine kendimizi ve birbirimizi daha çok sevmeye ve sarmalamaya başlayalım. Bunu unuttuğumuzu çok iyi biliyorum ve genel anlamda birçok kişinin sevme ve sarmalama konusunda duygularını kaybettiğini gördükçe benim de bir yanım eksiliyor.
Eskiyi özleyelim, ancak yeniyi de bozmayalım.
Sevdiğimizi özleyelim, ancak gördüğünüzde de saralım sarmalayalım.
Özellikle ‘’geleceğimizi ve umutlarımızı’’ da özlersek bazen o özlemlerimizi yerine getirmek için çok çaba harcayacağımızı da bilelim.
Kalın sağlıcakla, Sinan Bayraktar 2 Şubat ’25