“Kendi Hayatının Kumandası Kimde?”

Abone Ol

Bugün, birçok insan kendi hayatını yaşadığını zannetse de aslında başkalarının yönlendirdiği bir rotada ilerliyor. Kimi zaman bir arkadaşın beklentisi, kimi zaman ailenin sesi, kimi zaman da toplumun dayattığı başarı tanımı...
Fark etmeden, başkasının hayalini gerçekleştirmek için uğraşır hâle geliyoruz. Kendi kararlarını veremeyen biri, günün sonunda kendi hayatını da yaşayamıyor.
Sosyal medyada gördüğünüz hayatlar, sana ait olmayan hedefler ve "herkes yapıyor" diyerek giriştiğin işler seni sen olmaktan uzaklaştırabiliyor. Çünkü başkalarının pusulasına göre yön bulmaya çalışırsan, kendi yolunu kaybedersin. Zaten hedefin senin tasarladığın bir hedef değilse sonu hüsran olacağı kesin
Unutmamız gereken çok önemli bir tavsiye olduğuna inanıyorum.
Başkasının bize biçtiği rol ne kadar parlak olursa olsun, bizim gerçekliğimiz değilse sahte bir oyundan ibarettir. Gerçek özgürlük, kendi seçimlerinin sorumluluğunu alabilmektir. Ve evet, bu zordur. Ama aynı zamanda değerlidir. Çoğu zaman yazılarımda belirtmişimdir. Kendi hayalinizi kurmadığınız bir işin peşinden koşmak, sadece kopyala, yapıştır ve batır şeklinde gerçekleşir.
Hayat bir kez yaşanır. O hâlde sormak lazım.
Kumanda sende mi, yoksa başkasında mı?
Gündelik hayatta olduğu gibi iş dünyasında da birçok insan, kendi yolunu çizdiğini zannederken aslında başkalarının haritasıyla yürüyor. "Bunu yapmalısın", "Bu terfi senin için iyi olur", "Şirket politikası böyle", "Herkes böyle yapıyor" gibi cümlelerle örülmüş bir kafesin içinde fark etmeden hapsoluyoruz. Zamanla kendi kararlarımızı verme cesaretimizi yitiriyor, yönetilen ama yönetemeyen bireylere dönüşüyoruz.
Peki ya yönetenler?
Gerçek liderlik, başkalarını yönlendirmekten önce kendi benliğini yönetmekle başlar. Kendi düşüncesiyle hareket etmeyen biri, başkalarına vizyon sunamaz. Taklit eden liderler, ancak taklit ekipler oluşturur. Oysa her ekip, yöneticisinin aynasıdır. Eğer lider kendi hayatının direksiyonuna geçmemişse, ekibinin de rotası sallantıda olacaktır.
Zamanla kendi kararlarını erteleyen, fikirlerini bastıran ve sadece yönlendirmelere göre hareket eden bireyler oluşuyor. Ve bu durum sadece çalışanları değil, liderleri de etkiliyor.
Çünkü bir lider, önce kendi kararlarını özgürce alabilmeli.
Kendini ve hatta egolarını yönetemeyen biri, başkasını da sağlıklı şekilde yönlendiremez.
Modern iş yaşamında çok sık duyduğumuz kavramlar var: özgüven, inisiyatif alma, liderlik, esneklik… Ancak bunlar sadece sunum slaytlarında kalıyorsa, o organizasyon sadece şeklen ayakta duruyor demektir. Gerçek gelişim, bireylerin içsel olarak özgürleştirildiği, fikirlerinin kıymetli olduğu ve kendi yolunu çizmesine izin verilen ortamlarda başlar.
İşte burada en kritik ve can alıcı soru gelir karşınıza
Yönetici misin, yönlendirilen mi?
Lider misin, sadece unvana sahip biri mi?
Hayatının ve işinin kumandası sende mi, yoksa başkasında mı?
Çünkü başkalarının çizdiği yolda yürüyen bir birey, kendi potansiyelini hiçbir zaman keşfedemez. Ve kendi potansiyelini tanımayan bir lider, başkalarının potansiyelini nasıl ortaya çıkarabilir?
Gerçek liderlik; kendi kararını alabilmek, kendi vizyonunu yaratabilmek ve başkalarına ilham olabilecek kadar özgün ve cesur olabilmektir.
Zamanla kendi kararlarını erteleyen, fikirlerini bastıran ve sadece yönlendirmelere göre hareket eden bireyler oluşuyor. Ve bu durum sadece çalışanları değil, liderleri de etkiliyor.
Çünkü bir lider, önce kendi kararlarını özgürce alabilmeli.
Taklit eden liderler, sadece tekrar eden ekipler üretir.
Kendini yönetemeyen biri, başkasını da sağlıklı şekilde yönlendiremez.
Gerçek liderlik, başkalarının hayatına yön vermeden önce kendi hayatının kumandasını eline alabilmektir.
Unutma:
Başkalarının vizyonunu taşıyan biri asla kendi potansiyelini keşfedemez.
Sadece "unvana sahip" olmak, liderlik demek değildir.
İlham olmak için önce içten hareket etmek gerekir.
Bugün bir dur, düşün:
Gerçekten kendi kararlarını mı yaşıyorsun, yoksa sadece seni yönlendiren sistemin bir parçası mısın?
Kumanda sende mi?
Kalın sağlıcakla,
Sinan Bayraktar