El alem ne der?

Abone Ol

‘’Bir ağaç binlerce kibrit yaratır; ama tek bir kibrit, tüm ormanı kül edebilir’’

Bugün okuduğum bir kitapta bu cümleye rastladım.

Gerçekten, tıpkı bunun gibi, beynimiz de binlerce düşünce oluşur ama bazen tek bir düşünce binlerce hayali başlamadan bitirebilir.

“Elalem ne der” korkusunun bizi nasıl dar bir alana hapsettiğini çocukluktan bugüne vazgeçtiklerimize bakarak anlayabiliriz.

 Onaylanmanın rahatlığı için özgün fikirlerimizden, aptal durumuna düşmemek için bildiğimiz soruları yanıtlamaktan, endişeden algımız çarpıklaştığı için çevremizdeki insanları oldukları gibi görmekten vazgeçeriz.

Bize komik gelmeyen şeylere güler, biri saldırganca davrandığında görmezden gelir, kendimiz gibi davranmaktan vazgeçeriz.

Burada da bitmez.

Konuşma sırası bize geldiğinde ne diyeceğimize kaygılanır, karşımızdakini derinlemesine dinlemekten vazgeçeriz. Kırılmayalım diye anlamsız yerlerde para, güç, statü arayışına girer, anlamlı bir hayattan vazgeçeriz. Değerimizi kendi değer yargılarımızla ölçmekten, nasıl hissettiğimizi kendimize sormaktan, başkalarının beklentilerini karşılamak için kendi hayallerimizden vazgeçeriz.

En sonunda bu inanılmaz gezegendeki kısa zamanımızı rol yaparak, maskeler takarak, başkalarının beklentilerine uyum sağlayarak geçirir, kendimiz için değil başkaları için yaşar, gerçekte kim olabileceğimizi keşfetmekten vazgeçeriz.

 Üstelik işe yaramaz. Krize girer, tıkanıklık yaşarız.

Aynı şekilde ilerlemek istemeyen ve fren sistemi muhteşem çalışan beynimiz bize fısıldar.

“Güvende hissetmek için bütün hayatından vazgeçtin. Neyse ki artık vazgeçebileceğin bir hayat kalmadı.”

Ama yine de buna kulak asmayız ve ‘’Game over’’, oyun bitti olur.

Acı çeken insanların, insanları incittiğini fark edin. Öyle bir duruma geliyorlar ki, tüm biriken çöpleri ilk fırsatta size boşaltıyorlar ve siz onları temizlemek için yıllarca uğraşıyorsunuz.

Değerli bir gerçek olarak her zaman dikkate aldığım bir olaydır.

İncinmiş insanlar, insanları incitir. Nazik ve anlayışlı olmak için elinizden geleni yapsanız bile, yine de başkaları tarafından olumsuz yargılanabilirsiniz. Bu, başarısızlıklarınızın bir yansıması değil; aksine, başkalarının nereden geldiğinin bir yansımasıdır. İnsanlar genellikle bildikleri tek şekilde davranırlar. Bunu fark etmek, başkalarına karşı biraz daha şefkatli olmanıza ve dolayısıyla başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü konusunda endişenizi azaltmanıza yardımcı olabilir.

Ancak doğru olan bir şey de çoğumuzun başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü konusunda fazla endişelendiğimizdir. Çalışmalar, başkalarının bizim başarısızlıklarımız hakkında ne kadar ve ne kadar kötü düşündüklerini sürekli olarak abarttığımızı gösteriyor. Bunun talihsiz bir sonucu da olabileceğimizden çok daha çekingen ve çok daha az neşeli olmamızdır.

Bazen de iyi tarafından bakarak sorunu kendimiz çözebiliriz.

Söylenen şeyin gerçeği konusunda eminsek ve onu yönetmek başarısı bizde ise korkmamıza gerek kalmaz, el alem ne derse desin biz doğru bildiğimizi yapmaya devam ederek hedefimize varabiliriz.

Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü konusunda endişelenmeyi bırakabilmek için şu üç temel öğretiyi uygularsanız sorun büyük ölçüde yok olacaktır.

Başkalarına odaklı olarak hareket edin

Yani, başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü konusunda endişelenmemizin iyi bir nedeni var. Onların iyi düşüncelerinde olmak istiyoruz, böylece onlarla ilişkilerimizi geliştirebilir ve besleyebiliriz. Başkalarının bizim hakkımızda ne düşündüğü konusunda endişelenmemiz, arkadaşlardan veya yakınlıktan mahrum kalma korkusundan kaynaklanır.

Bu korku, bazı durumlarda yararlı olabilir. Daha önce de belirttiğim gibi, utanç ve mahcubiyet bizi daha düşünceli veya uygun bir şekilde davranmaya motive edebilir ve başkalarının bizi sevme şansını artırabilir. Ancak korku çok yüksekse, ters etki de yapabilir. Başkalarının bizi yeterince sevip sevmediğini sürekli merak etmek kaygıya yol açabilir. Muhtaçlık ve güvensizliğe yol açabilir ve bu da başkalarını bizden uzaklaştırır. Bu, bir kısır döngüyü tetikleyebilir ve sonuçta öz saygının kaybı ve sosyal yabancılaşma ile sonuçlanabilir.

İkincisi, eylemleriniz yanlış yorumlansa veya öngörülemeyen olumsuz sonuçlara yol açsa bile, sonuçta cehenneme giden yol iyi niyet taşları ile döşenmiştir. Niyetlerinizin iyi olduğunu bildiğiniz için bu size başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğü konusunda daha az endişelenmeniz için zihinsel özgürlük verecektir.

Ne derlerse desinler bir anlamda doğru ancak, o denileni de doğru yönetmek ve üzerine gitmek de bir o kadar doğrudur.

Kalın sağlıcakla,

Sinan Bayraktar                        7 Şubat ’25