Çalışma ortamında ağlamak

Abone Ol

Bence ilginç bir konu olmalı.
Ancak iş yaşamında kime sorsanız büyük oranda ağlamadım der ama inanın ki birçoğu istenmeyen durumlar karşısında güçsüz kalarak en azından tuvalette ağlamıştır.

Çalışma hikayelerinin birçoğunda zor duruma gelindiğinde, iş dünyasındaki profesyonellerin yüzde 45’inin en az bir kere ofiste ağladıklarını istatistiksel araştırmalardan biliyoruz.

Duyguların yeri acaba ofis tuvaleti mi?
2019’da İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre yöneticilerin yüzde 51’i işyerinde duyguların bastırılması gerektiğini söylemektedir.
Genelde tüm çalışma yaşamında İşyerindeki düzeni ve verimliliği korumak için çalışanların duygularını organizasyonel beklentilere uygun şekilde düzenlemesi ve olumsuz duygularını yok saymaları talep edilir.  
Bugüne geldiğimizde ise bu konvansiyonel yaklaşımın tam tersi bir perspektifin giderek daha çok güç kazandığını göstermektedir.
Çünkü duygularımız bize fark ettiğimizden daha çok yardım ediyor. 
Duyguları “bir organizmayı yaşamı sürdüren davranışlara yönlendiren düşük seviyeli kimyasal ve sinirsel tepkilerin bir koleksiyonu” olarak tanımlarsak duygular sayesinde tehditlere ve ödüllere doğru reaksiyonları veriyor ve hayatta kaldığımızı görüyoruz.

Duygular sayesinde ihtiyaçlarımızın farkına varıp bu doğrultuda eyleme geçebiliriz. Böylece negatif duyguları pozitife çevirebiliriz. 
Problemleri ve fırsatları anlamamıza yarayan duygular,  düşüncenin ve eylemin hayati birer parçası olarak yaşamımızda yer alıyor.
Daniel Goleman’ın “İş yaşamında Duygusal Zeka Yönetimi “kitabında çok değindiği bir konu vardır.
Acaba bazı çatışmalarda Tepki Vermek mi Yoksa Cevap Vermek mi? doğrudur diye sorar.
Şunu kabul etmekte yarar var. Duygularımızı sabah ofisten içeri girerken bir düğmeye basıp kapatmak, akşam çıkarken de açmak mümkün değil. Zaten aslında mesele duygularımız da değil.
Bizim o duygularla ne yaptığımız. İşte tam da burada devreye duygu yönetimi (duygu düzenleme) giriyor.
Vermemiz gereken en büyük karar, hissettiğimiz bu duyguyu uyandıran duruma tepki mi yoksa cevap mı vermek istediğimizi belirlemek.
Tepkiler duygunun kendisi tarafından yönetiliyor ve genellikle zihnimizin “savaş ya da kaç” modunda olduğu anlarda hızla veriliyor, cevaplar ise mevcut bilginin işlendiği ve farklı yaklaşımların göz önünde bulundurulduğu daha uzun süreçlerin sonunda veriliyor.
“Savaş ya da kaç” modunda gerçekleşen bu durumları kitaplarını ve araştırmalarını keyifle okuduğum ünlü psikolog Daniel Goleman, “amigdala alıkonması” olarak tanımlıyor. Böyle anlarda beynimizin rasyonel düşünmeyi gerçekleştiren bölümü yani prefrontal korteks kontrolü kaybediyor ve cevap vermektense tepki vermeye yatkın hale geliyoruz. Yüzbinlerce yıl önce atalarımızın hayatını kurtaran bu özellik, bugün ofiste hayatımızı zorlaştırabiliyor. Günün sonunda, yöneticimizle yaşadığımız problemi çözmenin bize doğru koşan bir aslandan kurtulmaktan farklı bir strateji gerektirdiğinden (neredeyse) herkes hemfikirdir.
Şunu irdelemekte yarar görmekteyim.
Kontrolü Nasıl Geri Kazanacağız?
Çoğu zaman ne hissettiğimizi kontrol edemesek de bu hislerle ne yapacağımızı kontrol etmek mümkün. Köklü bir zihinsel değişim için psikolojik rehberlik gibi daha yapısal destekler gerekse de bu süreci kolaylaştırabilecek bazı adımları tanımak gerekir.
Kulağa çok klişe gelebilir ama sadece 10 saniye nefes almak için durduğunuzda bile zihniniz kendini regüle etmeye başlar. Özellikle derin ve kontrollü diyafram nefesleri, hem stres ile beraber gelen fiziksel belirtileri kontrol etmeye hem de prefrontal korteksin devreye girmesine yardımcı olur.
Asıl önemli olan bir konu da Hissettiğiniz duygunun adını koymak olmalı.
Korkuyor musunuz? Öfkeli misiniz? Kaygılı mısınız? Ya da üzgün müsünüz? Bir duygunun adını koymak beyninizin karmaşık hisleri anlamlandırmasına yardımcı olduğundan, duygular sıklıkla iç içe geçebilir ya da saklanabilirle o yüzden biraz içeri dönmek ve hissettiklerinizi kazımakta fayda var. 
Yöneticinizden olumsuz geri bildirim almak, hem kendinizi yetersiz hissettirdiği için sizi üzebilir hem de haksızlık yapıldığını düşündüğünüz için sizi öfkelendirebilir.
Bu ikisi net bir şekilde ayırt edilmediğinde yanlış bir tepki vermenize neden olabilir.

Neden bunu hissettiğinizi düşündüğünüzde ise bazı çözümleri üretebileceksiniz.
Duygular aslında değer verdiğiniz konulara, asıl ihtiyaçlarınıza ya da karşı karşıya olduğunuz sorunlara dair birer sinyal olabilir. Bunu fark ettiğiniz zaman asıl meseleyi çözmeye ve ihtiyaçlarınızın karşılanmasına odaklanabilirsiniz. 
Hepinize olmuştur.
Bir iş arkadaşınızın sizin önceden hazırladığınız bir raporu toplantıda kendi çalışması gibi sunduğunu hayal edin. Bu durum sizi hem üzüp hem de öfkelendirebilir. Çünkü hem çabanızın takdir edilmemiştir hem de iş arkadaşınızın etik sınırları aşmıştır.  
Böyle durumlarda ,çoğu zaman sonuçları analiz etmek, sizi tepkisel ve kontrolsüz bir davranıştan uzaklaştırır; yerine bilinçli, stratejik ve olumlu bir iletişim kurmanızı sağlar.
Kendinizi iyi ifade ettiğinizde nasıl söylediğiniz, en az ne söylediğiniz kadar önemli olduğunu göreceksiniz.
Diyetisyenlerin hastalarına hep söylediği bir şey vardır. Ne yediğiniz önemli değil ,ne kadar yediğiniz önemli.
Kendinizi iyi ifade etmek, asıl ihtiyacınızı açıkça belirtmenizi sağlar. Bu da hem sorunun çözümüne yardımcı olur hem de gereksiz çatışmaları engeller. Karşı tarafın sizin duygularınızı ve perspektifinizi anlamasını kolaylaştırır. 
Bütün bunları göz önünde bulundurduğumuzda belki profesyonellik, duyguları bastırmaktan ziyade, onları anlamak ve doğru şekilde yönlendirmekle ilgili. 
Kendimizi ve hislerimizi bastırmak yerine onları anlamak ve doğru şekilde ifade etmek, bireysel olarak büyümemize, daha sağlıklı bir iş ortamı yaratmamıza ve ekip içinde daha güçlü bağlar kurmamıza olanak tanıyor.
Bu nedenle, asıl mesele bir puanlama yapmak değil, duyguların iş hayatındaki rolünü yeniden tanımlayarak, onları güçsüzlük değil, bir farkındalık kaynağı olarak görmek olmalı. 
Bazen de kan kusarsınız ama kızılcık şerbeti içtim kamuflajı ile gücünüzü kendi kontrolünüze alırsınız.
İşte bütün olay bu noktada tamamlanıyor.
Kalın sağlıcakla