Belki de son yılların en çok konuşulan konuları arasında bunu bulabiliriz.
Kitlesel bir para kazanma ihtiyacının arsızlık seviyelerine ulaştığı ve dünyanın her kesiminde sadece para kazan ama nasıl kazanırsan kazan düşüncesinin hakim kılındığı dönemleri yaşamaktayız. Sermaye gruplarının bitmez tükenmez karlılık hırsı, gelişmenin önündeki sınırların kalkması, insan ihtiyaçlarının tanımlanmasında oluşan hız kavramı hepimizi arkasına almış sürüklemekte.
En çok da genç kuşaklara yönelik illegal sonuçlar üreten sistemlerin genişleyerek büyük kitlelere ulaşmasında en çok tercih edilen yöntemin, bağımlı kıl, senden ayrılmasınlar olduğu görülmektedir.
Bağımlılık, sadece madde kullanımına özgü bir kavram değildir; günümüzde davranışsal bağımlılıklar da en az maddesel bağımlılıklar kadar tartışılmaktadır. Tıp literatüründe bağımlılık, kişinin kontrol edemediği bir şekilde belirli bir maddeyi veya davranışı tekrarlaması, bu eylemin yaşam kalitesini olumsuz etkilemesine rağmen sürdürmesi ve bırakmaya çalıştığında yoksunluk belirtileri yaşaması ile tanımlanır. Bu yönüyle bağımlılık, Dünya Sağlık Örgütü ve birçok sağlık otoritesi tarafından bir beyin hastalığı olarak kabul edilmektedir.
Teknolojinin hayatımıza hızla girmesiyle birlikte “davranışsal bağımlılıklar” kavramı daha görünür hale gelmiştir. Telefon, bilgisayar veya internet bağımlılığı; kişinin sosyal ilişkilerini, akademik veya mesleki başarısını olumsuz etkileyen, zaman yönetimini bozan ve ruh sağlığını zedeleyen bir durumdur. Özellikle telefon bağımlılığı, sürekli bildirimleri kontrol etme isteği, ekran başında geçirilen sürenin artması, uyku düzeninin bozulması ve günlük sorumlulukların aksaması gibi sonuçlarla kendini gösterir.
Bağımlılığın hastalık boyutu, beynin ödül mekanizmasıyla ilgilidir. Dopamin salınımı, kişiye haz veren davranışların tekrar edilmesini teşvik eder. Bu döngü, zamanla kişinin iradesini zayıflatır ve davranış kontrolünü güçleştirir. Bu nedenle bağımlılık, yalnızca “irade zayıflığı” değil, biyolojik, psikolojik ve sosyal yönleri olan bir sağlık sorunudur.
Kitap okuma alışkanlığının olmadığı bizim gibi ülkelerde giderek artan telefon ve internet bağımlılığı kitlesel sorunlar haline dönüşmeye başlamıştır. Tehlikenin farkında olup olmadığımız tartışılır ama şu bilinmelidir ki bu durumun tehlike olarak tanımı bile az gelmektedir. Olay bir tusunami misli tüm toplumları bir facia içerisine sokmuş vaziyettedir.
Telefon ve teknoloji bağımlılığı da tıpkı madde bağımlılığı gibi kişinin hayatında ciddi bozulmalara yol açabilir. Ancak fark edilip doğru adımlarla ele alındığında tedavi edilebilir bir durumdur. Sağlıklı teknoloji kullanımı için ekran süresini sınırlandırmak, alternatif hobiler geliştirmek, yüz yüze sosyal ilişkileri güçlendirmek ve gerekirse profesyonel destek almak önemlidir.
Sonuç olarak, bağımlılık ister madde ister teknolojiye yönelik olsun, bireyin yaşamını kısıtlayan ve sağlığını bozan bir hastalık olarak görülmelidir. Farkındalık oluşturmak, önleyici tedbirler almak ve gerektiğinde uzman desteğine başvurmak, bu hastalığın kontrol altına alınmasında kritik bir rol oynamaktadır.
En son Avusturalya’da 16 yaş grubu okul çocuklarının internet kullanımında getirilen kısıtlamalar gibi, diğer ülkelerin yöneticileri de bazı tedbirleri almaya başlamışlardır.
Evde ve iş yerinde denetlenemeyen kullanımlar, bırakın ruh sağlığını iş ortamını ve verimliliği yok etmek üzeredir. Kitlesel hareketlerde kullanım alanı giderek artan grup konuşmaları ve etkileşim platformlarının çok ciddi sorunları başlatmış olduğu görülmektedir.
Deriz ya, ‘’Gün ola, harman ola’’
Kalın sağlıcakla,
Sinan Bayraktar